Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Organize şekilde sazan yerine konuluyoruz!

Bakınız, dünyada ilk senaryolu sinema filmi 1902 yılında, bizde ise belgesel sinema adına 1914’te Ayastefanos, 1917’de ‘’Pençe’’ ve ‘’Casus’’ filmleri olmuştur! 

Gördüğünüz gibi arada hiç de uzun bir zaman aralığı yok! 

1980’lere kadar da Türk Sineması kendi çapında imkanları ölçüsünde adeta dünya sinemasıyla yarışacak sayıda üretmiştir! 

Ne zaman ki, sanat özellikle de sinema propagandanın bir silahı haline gelmiş, işler farklılaşmıştır! Özelikle de II: Dünya Savaşı'nda sinema adeta bir savaş silahı olarak görülmüş kullananlara da epey fayda sağlamıştır! 

Bakınız Sovyet sinemasına, bakınız ABD sinemasına, ne demek istediğimi açıkça görürsünüz! 

Dünya yıllarca Vietnam’da hezimet yaşayan ABD’yi, Hollywood filmlerinde zafer kazanan taraf olarak seyretmiş nesillerin hafızalarında yenilen ABD değil, zafer kazanmış ABD oluşturulmuştur! 

Merak buyurmayın, bugün yanı başımızda olan ABD ve Rusya askerleri on yıllarca önce sinema ve dizi filmleriyle o coğrafyadalardı! 

Bugün biz aynı medeniyetin çocukları kardeşlerimizi canları, malları, ırzları ve namusları zarar görmesin diye kapılarımızı açıp ekmeğimizi aşımızı paylaşırken, içimizde ‘’Suriyeliler evlerine’’ diye avazı çıkana kadar bağıranlar yıllardır “Arap”ı sinema filmlerindeki köpek isminden tanıdılar! 

Oysa 1980’de benim memleketim Ordu’da nüfus 45 bin iken her biri en az 500 kişilik 4 kapalı sinema salonu 3 de yazlık sinema salonu varken bugün büyükşehir olan benim memleketimde sadece adı AVM olan yerlerde her biri 100 kişiyi geçmeyen birkaç sinema salonu olması bir tesadüf mü? 

Tarihimizin en büyük en utanç verici felaketi, 15 Temmuz başarısız işgal girişimi, sakallı hacı hocanın yıllarca ırz düşmanı, sahtekâr olarak gösterildiği sinema filmlerinin neticesinde sakalsız takım elbiseli sözde bir imam tarafından yaşatılmadı mı? 

Bu arada güya bir tartışma başladı ve sinema alanında meclisimizden apar topar bir karar çıktı! 

Oysa, meclisimiz bu kararı almadan önce asıl olanın meclisten anlık karar çıkarmak değil, geçmişten beri birike birike dağ gibi büyümüş konularda sanatın her alanında reformun aciliyetini yazmıştım! 

Ne anlatmak istediğim son yaşanan olay teferruatlarıyla incelenebilseydi çok daha iyi anlaşılacaktı! 

Sinema alanında sorun sadece belli isimlerin kendi aralarındaki açık ya da gizli ortaklıklarından çıkan bir sorundan dolayı gündeme gelmemeliydi! 

Peki, mevcut sinema salonları daha Mars Dağıtım’a geçmeden önce bu salonlar kimin ve kimlerin elindeydi ve bu salonlarda kimin ve kimlerin filmleri oynatılıyordu? 

Tabii ki, BKM’nin tekelinde ve sadece BKM ya da BKM’nin olurunu alan filmler! 

Sorarım bugün Mars Dağıtım’ın elinde bulunan salonların çoğunu Mars Dağıtım’a kim ne karşılığı hangi anlaşmalarla devretti? 

Mars Dağıtım ile BKM kaç ortak yapım yaptı? 

BKM’nin vizyona sokulan son filmi, ‘’Organize İşler Sazan Sarmalı’’ hangi salonlarda gösterime girdi? 

Dahası ‘’Organize İşler Sazan Sarmalı’’ filminin afişindeki CJE&M kimdir ve Mars Dağıtım ile bir alakası var mıdır? 

Bu sorularımın cevabı, BKM Mars Dağıtım ortaklığına çıkar! 

Ne zaman ki Mars Dağıtım’ın vahşi doymazlığı galebe çaldı ve kendi yapım şirketi Dijital Sanatlar Yapım Evi’ni devreye soktu ve iyi de bir netice aldı, ancak ortaklar arası kavga başladı! 

Kim mi Dijital Sanatlar Yapım Evi? 

Bu ülkenin gençlerine, ‘’Hayatınızda bir olumsuzluk olduğunda vurun alkole, uyuşturucuya ‘’ diyerek rol model olarak sunulan, ‘’ Müslüm’’ filminin yapımcı firması(!) 

Şimdi bir de işin içerisine Suriye’de karşımızda olanların Netflix firması girdi! 

Adamlar aslında filmlerinin adıyla, maksatlarının ne olduğunu açıkça ortaya koyuyorlar, yani birileri organize olup bizi sazan yerine koyuyorlar! 

Dün nasıl, içimizdeki Marksistlerle beraber her sakallıyı sahtekâr, ırz düşmanı gösterdilerse bugün de aynı Marksistlerle aynı oyuna devam etmekteler! 

Devlet, kendisinin ve milletinin organize bir şekilde sazan olarak gösterilmesine, dur demelidir!